13 Mayıs 2018 Pazar

KÜLLÜĞÜN BAŞINA GELENLER


         KÜLLÜĞÜN BAŞINA GELENLER

Kahvehanenin camına değmek için  yarışan yağmur damlalarının mücadelesini izliyordu. Kuşları, çiçekleri düşünmeye vakit bulamadan başına gelenlerden birisi, biten sigarasını bastırıvermişti üzerine.
Kahvehaneye getirildiği ilk günden beri etrafındaki dumana ve sürekli üzerinde söndürülen ateşe bir türlü alışamamıştı. Nasıl alışabilirdi ki? Vakit gece yarısına yaklaşırken insanlar teker teker evlerine dağılıyorlardı. Sobanın ateşi de sönmeye başlamıştı ki üzerinde bir el hissetti. Şefkatle mi yoksa öfkeyle mi dokunduğunu anlayamadan yerdeki kovaya doğru bir hareketle içindeki külleri döken çırak aynı hızla küllüğü yeniden masaya bırakmıştı. Birkaç dakika sonra çırağın: ‘’Ağalar, hayırlı geceler artık kapatıyoruz.’’ sesiyle etraf tamamıyla sessizleşmiş ve nihayet ışıklar da sönmüştü.
 Küllük insanların başına geldikleri için mi sigara içtiklerini  yoksa sigara içtikleri için mi başına geldiklerini düşünmeye başlamıştı. Her ne olursa olsun insanların sigarayı bırakmaları gerektiğini düşünüyordu. Böylece kendisi de daha güzel bir amaçla kullanılabilirdi. Hatta o zaman birileri küllüğü sevebilir, onun hakkında güzel cümleler kurabilirdi. Küllük bu düşünceler içindeyken çoktan sabah olmuş ve çırak kahvenin kapısını telaşla açmıştı. Çırak, ustam yine gelmeyecek galiba diye söylenerek sobayı yakıyordu. Bir saat geçmişti ama yine bir değişiklik yoktu. İki saat geçti küllüğün bütün hayallerine rağmen her şey her zamanki gibi devam ediyordu.

 İnsanlar yine çaylarını içiyor ve dördüncüyü bulan çayıyla okey oynamaya devam ediyordu. Derken birkaç saat sonra içeri bir adam girdi. Bu adam az konuşan, konuştuğu kelimelerden ziyade daha çok öksürük sesi gelen ve son zamanlarda da daha fazla öksüren ustaydı. Çırak duraksadı ve yıkanmayı bekleyen çay bardaklarına mahcup bir şekilde baktı. Hoş geldin diyerek ustasını selamladı. Çırağın selamına kafasını sallayarak karşılık veren usta içeridekileri selamlayıp arka tarafa geçti. Usta yerine geçmişti ama yüzünde bir şeyler söyleyecekken sonradan vazgeçmiş gibi bir ifade vardı. Saatler ilerliyor kahvedeki adam sayısı da gittikçe artıyordu.
Usta birkaç saat sonra ortadan kaybolmuştu. Akşamleyin ustadan önce öksürük sesleri geldi kahveye. Sonra usta bunca yılın sessiz adamı kendisi değilmiş gibi yüksek bir tonla konuşmaya başladı: “Ağalar, bundan sonra bu kahvede sigara içilmeyecek! Aylardır çektiğim şu öksürük belası bu zıkkım yüzündenmiş. İçecek olan gelmesin.” Etrafı tekrar süzdü ve yeniden tezgâhın arkasındaki  yerini aldı. Olan biteni anlayamadan köylüler teker teker sigaralarını söndürmeye başlamıştı. Arka taraftaki masalardan sigara yüzünden ölenlerin isimleri ve sigaranın zararları dahi sayılmaya başlanmıştı. Bu haberi duyduğuna en çok sevinen ise hiç şüphesiz küllük olmuştu. Kendisiyle ilgilenmediği için kırıldığı sahibini affetmişti bile. Artık sigara içilmeyecekse beni güzel işler için kullanırlar diye düşünüyordu. Uzun süre geçmişti, hiç rahatsız eden olmamıştı küllüğü. Kahve ahalisi ise her zamankinden daha erken ayrılmıştı bugün kahveden. Çırak masalardaki boşları toplamış, yerleri temizlemişti. Sonra biriken külleri dökmek için eline küllüğü aldı. Usta sıradan bir şey söylüyormuş gibi yükünden kurtulurmuşçasına: “O küllüğü de sobaya at!” deyiverdi. Yavaş yavaş küllenen sobanın içine girerken sadece şunları söyleyebildi küllük: ‘’Ah bu benim başıma gelenler...’’

Son..
İsmail BIYIK